Cevdet Kudret, değerli bir edebiyat tarihçisi olduğu kadar çok değerli bir romancı ve öykücüdür de.

Pek çok kişilikli insanlardan biridir.

Şair, oyun yazarı, öykücü, romancı, inceleme ve araştırmacı, dilci, denemeci, edebiyat tarihçisi, eleştirmen, öğretmen, gülmece yazarı.

Ve avukat.

Sınıf Arkadaşları, (1943) Havada Bulut Yok (1958) romanları özyaşam öyküseldir.

Ana kahramanı Süleyman’dır.

Esas tema açlık ve yoksulluktur. Romanları 1915-1945 arasını anlatır.

Sınıf Arkadaşları’nda olaylar birinci büyük paylaşım savaşı ile başlar. Yazarın daha doğrusu roman kahramanı Süleyman’ın çocukluk yıllarıdır. Tek parti dönemindeki öğretmenlik serüveni ile olaylar devam eder.

Romanın girişinde dünyamızdaki bölüşüm bozukluğu dile getirilir.

Sayfa 11’de, zengin-fakir çocuk ayrımları, sayfa 38’de ekmek vesikası, açlıktan araba döşemesinde kalan ekmek ve un kalıntılarının yalanması, cami kandilinden yağ çalan müezzinler, başlıca sohbet konularının kıtlık ve hayat pahalılığı olması (sanki şimdi farklı mı?), savaş zenginlerinin nasıl oluştukları anlatılmaktadır.

Sayfa 288’te; yazmanın bir kere yaşanan hayatı herkesle birlikte yeniden ve daha kuvvetle yaşamak demek olduğu tezi öne sürülür.

Yazmak kendimizle daha iyi anlaşmaktır.

Sanat; bireysel duygu, düşünce ve heyecanları kamulaştırmaktır.

Öykülerini Sokak (1975) isimli bir kitapta toplamıştır. Hayat-edebiyat ilişkisi üzerine kurgulanmıştır. 12 öykü vardır. İkinci paylaşım savaşı sürecinde Türkiye’nin ekonomik, sosyal, politik ve ahlaki sorunlarını yansıtır. Dönemin toplumsal-siyasal ve ekonomik yapısını ortaya çıkarır. Kent yoksulluğunu genişçe işler.

Geçim sıkıntısı, hayat pahalılığı, stokçuluk, toplumsal sorunlar, sosyal adaletsizlik, gelir dengesizliği, devletin yoksul halkı daha da yoksullaştıran politikaları, konut ve barınma sorunları, bürokrasinin tıkanıklığı, vurgunculuk ve ahlaki çöküntü işlenmektedir.

Öykülerde; ana sorun olan yoksulluk ve onun sonuçları; hastalık, ölüm, eğitimsizlik, barınma sorunları, gecekondu yaşamı işlenmektedir.

Yazar yoksulluğu yoğun yaşadığından, onu içeriden biri olarak anlatmaktadır.

Zaten gecekondu kavramı kentsel yoksullukla özdeşleşir.

Sadece fiziki-maddi bir yoksulluk, yoksunluk, yokluk, değil, sosyo-politik bir mesele olarak da algılanmasına olanak sağlar.

Gecekondulaşma aynı zamanda politik bir sorundur.

İkinci büyük paylaşım savaşı sonrasında Türkiye’de ekonomik-politik-sosyal dönüşümlerin bir sonucudur, kırdan kente göçün sonucudur.

Devlet barınma ihtiyacını göremez, halkın kendi ihtiyacını çözme yöntemi olan gecekonduya da ses çıkarmaz, hatta çıkardığı aflarla bu durumu meşrulaştırır.

Cevdet Kudret öykülerinde edebiyat ve iktisat ilişkisine çarpıcı örnekler de verir.

Edebiyatta iktisat ve ekonomi politikten yararlanma örnekleridir bunlar.

“Karanfil Sokağındaki Ev” öyküsünde, kömürlükten bozma dairede iki aile bir arada yaşar. (Sokak, s. 17)

Bu durum, yoksulların geçinme stratejilerinden biridir.

Yaşanan bu olay, iktisattaki ölçek ekonomileri genel prensibine uygundur.

Yani, hanenin büyüklüğünü ve bileşimini değiştirerek, birden fazla ailenin bir arada oturması söz konusudur.

Cevdet Kudret de zemin katta oturmuş yaşamının bir döneminde.

Devletin takip ettiği politika fiyat artışlarına neden olmuştur.

Rasim ve ailesi kirayı karşılayabilmek için kötü bir evde başka bir aile ile birlikte kalmaktadırlar.

İşte bu duruma iktisat teorisinde ölçek ekonomileri denilmektedir.

Öykülerde toplumsal ve siyasal ironiler, hicivler vardır.

“Ölü Yemeği” öyküsünde yoksulların geçinme stratejilerinden biriyle daha karşılaşmaktayız…

Aileden daha fazla bireyin işgücüne katılması, kadın ve çocukların da çalışmaya başlaması…

Ölü evine gönderilen yemeklerle bir süre açlık giderilir.

“Öbür Ankara” isimli öyküde günde 12 saat çalışılmaktadır.

Böylece “mutlak artık değer” dediğimiz ve ekonomi politiğin temel ilkelerinden birini daha burada görmekteyiz.

Bu da yoksulların geçinme stratejilerinden bir başkasıdır.

Yoksullar bir biçimde “geçinir” ama yoksulluk hep ayakta(hayatta) kalır.

Öyküdeki Ali Osman fırsatçı bir ev sahibidir. Vurguncudur. İkinci büyük paylaşım savaşı koşullarında uygulanan katı ekonomik kuralların sonucu oluşan “savaş zengini” bir tiptir.

“Hoş Geldin Victory” öyküsü gülmecedir. Aziz Nesin’in Hoş Geldin Missouri gibi.

Anlayışı gerçekçidir, tutumu ironiktir, siyasal ve toplumsal olayları kurguya gerçekçi ve ironik biçimde yansıtır.

Sade, canlı, etkili ve inandırıcı anlatır.

Kendisi de toplumsal gerçekçi gruba dahil edilebilir ama onlardan bazı farklılıkları da bulunmaktadır.

Yazar, toplumsal ilişkileri, çelişkileri ve insan gerçeğini ideolojik bir malzeme olarak kullanmaz, düzenle ilişkisini kurarak, insani ve vicdani yönleriyle ele alır.

O kent yoksullarının farklı görünümlerini yansıtır.

Bunların dışında çok sayıda incelemesi, eleştiri kitapları, denemeleri, tiyatro eserleri ve metinleri bulunmaktadır.

Roman ve öykülerinde yaşamından yansımalar vardır. Ve bu eserlerinde yazar gerçekçi (realist)dir.

Türkiye’nin sosyo ekonomik ve politik durumlarının yansımalarıdır bunlar…

Yazarın yaşamı 1907-1993 yılları arasında, yirminci yüzyılın, bütün olağanüstü dönemlerini kapsamaktadır.

Birinci Paylaşım Savaşı, Osmanlının dağılışı, İstanbul’un işgali, Sovyet ve Türk Devrimleri, Cumhuriyet Dönemi, İkinci Paylaşım savaşı, Menderes dönemi, 60 ve 70’li yıllar, 12 Eylül, Sovyetlerin dağılışı gibi…

İstanbul’da doğar, yoksul bir ailenin çocuğudur, asıl adı Süleyman Cevdet’tir. Babasını küçük yaşta savaşta yitirmiş, anneyle birlikte yoğun yoksulluk çekmiştir. Hukuk bitirmiş ama liselerde öğretmenlik yapmıştır.

Roman ve öykülerinde öz yaşamından çizgiler yoğundur.

Sosyal adaletsizliği, yoksul bırakılmış halkı, savaşların tahrip edici toplumsal etkilerini, ahlaki yozlaşmaları, bürokrasinin işlevini yitiren yapısını, kendi yaşamından hareketle yeniden kurgular.

Bireylerden topluma doğru gitmiştir.

Yazar Cevdet Kudret’in öykülerinde yoksulluk, bedende somutlaşır.

“Bedene kazınmayan yasa yoktur” (De Carteau) teorisi doğrulanmaktadır.

Yoksulluk da bedene kazınır ve bedende cisimleşir.

Sermayenin hükmünün ete kemiğe bürünüp yoksulların vücudunda yazı haline geldiğine tanık oluruz.

Devlet yoksulluğu kaldıracak bir politika oluşturamayınca, yoksullar kendiliğinden belki de mecburiyetten bazı geçinme stratejileri oluşturmuşlardır.

Yazar sadece sorunları saptamaz, onları düzenle, sistemle, siyasal ve bürokratik işleyişle de ilişkilendirir.

Cevdet Kudret’in öyküleri bir Türkiye Gerçeğidir.

Kent yoksulluğu üzerine çalışan akademisyenlere Cevdet Kudret okumalarını salık veririz…

Havada Bulut Yok isimli romanda, Kayseri’de Lisede edebiyat öğretmenliği yapan Süleyman anlatılır.

Kıtlık-sefalet ve Halkevi’nin yoksullukla mücadelesi de konu edilmiştir. Yazar gerçekte orada görev yapmıştır. 1930-45 arasında.

Romanda hem bir birey olarak öğretmen Süleyman’ın iç dünyası, hem okuldaki diğer öğretmenlerin tutum ve davranışları hem de dönemin bürokrasisinden devlet kurumlarına, sosyal ve ekonomik düzenden toplumsal yapılanmanın özelliklerine dek önemli çizgiler yansıtılmıştır.

Ve bunlar akıcı, kıvrak, açık ve sürükleyici, ironik bir dil ve anlatımla arada bir felsefi anlayışlar da katılarak yazıya geçirilmiştir.

Sayfa 68’de eğitimde fırsat eşitsizliğini güçlü biçimde vurgulayan örnekler verilmiştir.

Halkçılığın özünden koparılıp nasıl biçimciliğe, bürokratik şekilciliğe dönüştüğünün örnekleri de sayfa 132 ve 133’te anlatılmaktadır.

Yine 135 ve 136.ncı sayfalarda “köy kalkınmasının” yüzeysel algılandığı ve bunun yetkililerde de yerleştiği vurgulanmaktadır.

Roman kahramanı Süleyman halkı da halkçılığı da özünden kavrayan biridir.

Halkı için çalışma azmiyle dolu bir insan.

Halkın yalnızlığından, sahipsizliğinden çok üzülen ve onlar için çalışmak isteyen bir aydındır.

Bunun için bir yandan Kayseri Lisesinde edebiyat öğretmenliği yaparken bir yandan da Halkevi sosyal yardım koluna girip çalışıyor.

Bilinmeyen insan hazinelerini gömülü bulundukları yerlerden çıkarıp işlemek, değerlendirmek, biçimlendirmek istiyor.

Yardımlarla yoksulluğun ortadan kaldırılamayacağı, bunun daha kalıcı olan yolunun işsizlere iş vermek ve insanları üretken kılarak milli gelire katkı yapabilecekleri bir çalışma hayatı kurmak olduğu tezi inandırıcı biçimde işlenmektedir. (s. 204-206)

Bu yaklaşım günümüz için de geçerlidir.

Değerli yazar Cevdet Kudret roman ve öykülerinde, hem geçmiş dönemin sosyal ekonomik koşullarını edebi bir estetik içinde vermeyi başarmış, hem de günümüz toplumsal sorunlarına çözüm olabilecek tezler öne sürmüştür.

Bu nedenle yazarın eserlerinin yeniden okunup değerlendirilmesi toplumsal gelişmeye katkı sağlayacaktır.

Dr. Halit Suiçmez
Gercekedebiyat.com


ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)